sabah her zamanki
gibi güne uyanıp parka gittim. önce kedilere yemeğini verip sevgi alış verişini
tamamladık. onları beslerken köpeklere de rüşvet olarak kemik verdim. çünkü kemik
onlar için bir nevi çerez. kemik yerlerken mutluluk
hormonları salgılıyor vücutları ve mutlu
olduklarında kedilere saldırmıyorlar. kemik onlar için aynı zamanda bir
meşguliyet ve işleri olduğu için de kedilere saldırmıyorlar. hayatın bir
eğlence olduğunu onlara bakarak öğrendim. bir şeyleri eğlenerek yapmak onlar sayesinde yaşam
tarzım haline geldi. sonra köpeklere ait yemeği ortaya karişik yaptığımda büyük
bir poşetin üstüne döküyorum. onlar yemeği yerlerken karnı doyan çekiliyor, aç
olan yemeğe devam ediyor. olabilirlik yasasının işleyişi böyle zamanlarda
harika görünüyor. tabii öğretilebilirlik de, sonunda aç kalmayacaklarını öğretebildim onlara, kaygıdan kurtulunca kavga etmeyi kestiler. yemeklerini verdikten sonra
spora başlıyorum biliyorsun.
ama bugün bambaşka bir harikalık bekliyormuş beni. koşarken, tepelik bir yerde
köpeklerden birinin durmadan yere bakıp havladığını farkettim. tepeye çıkmaya başladım, gözlerimi
kamaştıran bir güneş vardı. elimle gözümü gölgeleyerek baktığımda yerden yukarıya
doğru bir farenin köpeğe doğru hamle yapıp onu dövdüğünü gördüm. şaşkınlıkla oraya
doğru koşmaya başladım. köpek havladıkça o da köpeğe kendini kaldırıp atıyor, köpek korkup geri çekiliyordu. yanlarına geldiğimde fare benden kaçmadı. tersine, sanki artık güvendeymiş gibi kendini temizlemeye başladı. zihnimizde hep pis olarak
kodalanmış harika bir yaratıkla karşı karşıya kalakalmıştım. ardından, yanıma
gelen ilkokul çağında bir çocukla durup fareyi izlemeye başladık. her iki ön ayağını aynı anda
ağzına götürüyor ve salyasıyla her tarafını harika bir şekilde temizliyordu. kendinden
emin tavırları çok ilgimi çekmişti. birkaç dakika sonra bütün köpekler yanımıza geldi, fareyle hiddetli bir oyun oynamak istiyorlardı. kesin bir hayır geri çekilmelerine yetti neyse ki. fareninki kadar güzel
parmakları ve temiz tırnakları daha önce hiç bir yaratıkta görmemiştim. adeta büyülü bir anın içindeydik çocukla, o da hayretler içinde fareye bakakalmıştı. çevreden geçen insanları
çağırıyordum bu harika anı onlar da yaşasın diye, çoğu ayy vayy deyip yaklaşmıyorlardı ama onları da anlıyordum, yani zihinlerindeki haritayı azçok görebiliyordum ve farenin haritadaki olası yerini. sonra farenin can güvenliğin sağlamak amacıyla üzerine yürüdüm ve kaçsın da hayatını kurtarsın diye onu ayağımla hafifçe ittim. ama o bana da karşı çıkarak ayakkabımı dişledi. bunu gören Gewende (cansu'nun gözde köpeği) ona doğru bir hamle yapınca Gewende'yi savuşturdum. her ne olduysa baktım farenin burnu kanıyor. ben nasıl kaygılandım, nasıl bir suçluluk duydum o an. oysa fare hiç umursamadan o kendine güvenli tavrıyla iki ön ayağıyla ağzından salya alıp burnunun kanını durdurdu. huşu içinde
kalmıştık çocukla. tam bir çizgi flm kahramanı gibiydi; çizgi filmlerde izlediği kahraman farelerin gerçekte de varolduğunu görmenin şaşkınlığıyla gözleri parlıyordu çocuğun. sonra çocuğa ben köpeklerle birlikte uzaklaşana kadar farenin başında beklemesini söyledim ve koşarak uzaklaşmaya başladım, köpekler de etrafımda birbirleriyle oynamaya. bu muhteşemliği unutmamak
için yazıyorum sana. doğa bütün canlılara can verirken kendini hasta etme
ya da sağlıklı kalma dizaynını da yerleştirmiş onlara. bütün olay bunu görebilmende. öptüm.
22 Nisan 2014
22 Nisan 2014
Gewende mahallenin çocuklarıyla
Gewende parktaki havuzda eğlenirken
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder