27 Ocak 2015 Salı

bir güzelliğin yaşanmışlığı - cansu'dan

hıncın derin bir çaresizlik, sevgisizlik, yani yoksunluk duygusundan kaynaklandığını, bu düğümün çözümünün ise tepkisiz bir sevgide olduğunu tüm filozoflardan önce Cansu'dan öğrendim-annem (bu bilginin pratiğe dönüşümü üzerinde halen çalışıyorum, ne kadar başarılıyımdır ya da o ne kadar başarılıdır, mutlak başarı diye bir şey var mıdır, bilemem ama kararlı öğrencileriz işte, önemli olan da bu bana kalırsa). uzun zamandır hayvanların sokakta yaşama tabii hakkını savunuyor, kimseye karşı da yapmıyor bunu, öyle kendi kendine takılıyor. her sabah, yoksunluk hissine esir olan kimi insanlarla çatışmamak için güneş doğmadan kalkıp önce kedilerin yemeğini veriyor, sonra da "sevgü sevgü sevgü!" diye deli gibi bağırarak çağırdığı köpeklerin kavga etmemeleri için tek tek hazırladığı porsiyonlarını dağıtıyor evinin yakınındaki parkta ve kulağında müziği dans eder hareketlerle uzun yürüyüşüne koyuluyor. bir sabah şöyle bir şey yaşamış ve yazmış, minimal editöryel müdahaleyle koyuyorum (çünkü cansu Kürdistan dağlarının eski çocuk çobanlarındandır ve noktalama imla bunlara pek takılmaz). yazdığı anekdota "bir güzelliğin yaşanmışlığı" adını vermiş:

sabah her zamanki gibi güne uyanıp parka gittim. önce kedilere yemeğini verip sevgi alış verişini tamamladık. onları beslerken köpeklere de rüşvet olarak kemik verdim. çünkü kemik onlar için bir nevi çerez. kemik yerlerken mutluluk hormonları salgılıyor vücutları ve mutlu olduklarında kedilere saldırmıyorlar. kemik onlar için aynı zamanda bir meşguliyet ve işleri olduğu için de kedilere saldırmıyorlar. hayatın bir eğlence olduğunu onlara bakarak öğrendim. bir şeyleri eğlenerek yapmak onlar sayesinde yaşam tarzım haline geldi. sonra köpeklere ait yemeği ortaya karişik yaptığımda büyük bir poşetin üstüne döküyorum. onlar yemeği yerlerken karnı doyan çekiliyor, aç olan yemeğe devam ediyor. olabilirlik yasasının işleyişi böyle zamanlarda harika görünüyor. tabii öğretilebilirlik de, sonunda aç kalmayacaklarını öğretebildim onlara, kaygıdan kurtulunca kavga etmeyi kestiler. yemeklerini verdikten sonra spora başlıyorum biliyorsun. 

ama bugün bambaşka bir harikalık bekliyormuş beni. koşarken, tepelik bir yerde köpeklerden birinin durmadan yere bakıp havladığını farkettim. tepeye çıkmaya başladım, gözlerimi kamaştıran bir güneş vardı. elimle gözümü gölgeleyerek baktığımda yerden yukarıya doğru bir farenin köpeğe doğru hamle yapıp onu dövdüğünü gördüm. şaşkınlıkla oraya doğru koşmaya başladım. köpek havladıkça o da köpeğe kendini kaldırıp atıyor, köpek korkup geri çekiliyordu. yanlarına geldiğimde fare benden kaçmadı. tersine, sanki artık güvendeymiş gibi kendini temizlemeye başladı. zihnimizde hep pis olarak kodalanmış harika bir yaratıkla karşı karşıya kalakalmıştım. ardından, yanıma gelen ilkokul çağında bir çocukla durup fareyi izlemeye başladık. her iki ön ayağını aynı anda ağzına götürüyor ve salyasıyla her tarafını harika bir şekilde temizliyordu. kendinden emin tavırları çok ilgimi çekmişti. birkaç dakika sonra bütün köpekler yanımıza geldi, fareyle hiddetli bir oyun oynamak istiyorlardı. kesin bir hayır geri çekilmelerine yetti neyse ki. fareninki kadar güzel parmakları ve temiz tırnakları daha önce hiç bir yaratıkta görmemiştim. adeta büyülü bir anın içindeydik çocukla, o da hayretler içinde fareye bakakalmıştı. çevreden geçen insanları çağırıyordum bu harika anı onlar da yaşasın diye, çoğu ayy vayy deyip yaklaşmıyorlardı ama onları da anlıyordum, yani zihinlerindeki haritayı azçok görebiliyordum ve farenin haritadaki olası yerini. sonra farenin can güvenliğin sağlamak amacıyla üzerine yürüdüm ve kaçsın da hayatını kurtarsın diye onu ayağımla hafifçe ittim. ama o bana da karşı çıkarak ayakkabımı dişledi. bunu gören Gewende (cansu'nun gözde köpeği) ona doğru bir hamle yapınca Gewende'yi savuşturdum. her ne olduysa baktım farenin burnu kanıyor. ben nasıl kaygılandım, nasıl bir suçluluk duydum o an. oysa fare hiç umursamadan o kendine güvenli tavrıyla iki ön ayağıyla ağzından salya alıp burnunun kanını durdurdu. huşu içinde kalmıştık çocukla. tam bir çizgi flm kahramanı gibiydi; çizgi filmlerde izlediği kahraman farelerin gerçekte de varolduğunu görmenin şaşkınlığıyla gözleri parlıyordu çocuğun. sonra çocuğa ben köpeklerle birlikte uzaklaşana kadar farenin başında beklemesini söyledim ve koşarak uzaklaşmaya başladım, köpekler de etrafımda birbirleriyle oynamaya. bu muhteşemliği unutmamak için yazıyorum sana. doğa bütün canlılara can verirken kendini hasta etme ya da sağlıklı kalma dizaynını da yerleştirmiş onlara. bütün olay bunu görebilmende. öptüm.

22 Nisan 2014
Gewende mahallenin çocuklarıyla


Gewende parktaki havuzda eğlenirken

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder