14 Şubat 2017 Salı

Shakespeare-Sonnet 56

56

Sweet love, renew thy force; be it not said
Thy edge should blunter be than appetite,
Which but to-day by feeding is allay'd,
To-morrow sharpen'd in his former might:
So, love, be thou; although to-day thou fill
Thy hungry eyes even till they wink with fullness,
To-morrow see again, and do not kill
The spirit of love with a perpetual dullness.
Let this sad interim like the ocean be
Which parts the shore, where two contracted new
Come daily to the banks, that, when they see
Return of love, more blest may be the view;
       Else call it winter, which being full of care
       Makes summer's welcome thrice more wish'd, more rare.

5 Şubat 2017 Pazar

canetti'den kafka'ya küçüklük üstüne geçerken şükran notu

sevgili Canetti, çok sevdiği Kafka için bir notunda şöyle diyor: "sayıları çok az olan bazı düşünürler karşısında kendime olan inancım tümüyle devredışı kalıyor. onlar asla edimleri en zengin olanlar değil; böyleleri, insanı sadece kamçılar. onlar, edimlerinin gerisinde ulaşılamaz olan ve yitip gidene kadar da edimleri sanki gittikçe küçülüyormuş izlenimi uyandıran bir şeyi görebilmiş olanlardır."

gerçekten de Kafka'ya ilişkin gözlemi konusunda Canetti'ye katılmamak elde değil. Kafka okuyanı, yani bu durumda bendenizi belki en çok da küçüklüğüyle ve küçülmesiyle etkileyen bir yazar. küçüklük derken "minörlüğü" kastetmiyorum. daha çok, onda "yazarlık" kurumunu (Canetti'nin de hiç meraklısı olmadığı bu kurumu) ve bu kurumun parçası olduğu (epistemolojik, mesleki, sınıfsal, edebi, vs. her türden) işbölümünü ve bu işbölümünün parçası olduğu kadastrolanmış iktidarlı beşeri-dünyayı sorgulatan (sorgulamayı, onda sorgulanmadık hiçbir şey bırakmayacak denli radikal uçlarına götüren), son derece elzem bir yaşama çabası şeklinde karşımıza çıkmasından bahsediyorum yazma eyleminin. yazarlık ve edebiyat-sanat kurumu falan bir yana, gerçek bir yaratıcı hamlede kendini duyuran o muhteşemgerçektir Kafka'nın küçüklüğünde dudak uçuklatan: yaratıcılığın ekmek gibi, su gibi, doğanın eliyle  her canlıya helalinden verili olduğu gerçeği. parmak uçlarımıza, gagalarımıza, patilerimize kadar her yerimizin tepeden tırnağa dönüştürme yetisiyle dolu olduğu gerçeği. muhteşemliği ölçüsünde sıradan, sıradanlığı ölçüsünde unutulmuş, biraz yüzüstü bırakılmış sadecik bir gerçek. kendisinin de başka bir bağlamda dediği gibi, küçüldükçe devleşen ama küçüklüğüyle devleşebilen çok az yazı insanından biridir Kafka. bu kadar kısıtlı, bu kadar sıradan bir hayat, biyografisini yazanları adeta malzemesiz bırakacak kadar sade bir hayat yaşayan birinin, kendini yutmaya adanmış kuşatıcı bir mekanizmayı yalnızca bakışlarıyla ve kelimeleriylle bu denli tuzla buz edebilmesine; tüm kölelerini büyüklüklere (ve yüksekliklere) iştahlandıran, büyüklük (ve yükseklik) iddiasındaki bu mekanizmayı küçücük, sıradan, aşağıdan biri olarak parça parça edip bilfiil küçümsemesine ve küçültmesine gerçekten de çok şaşırıyor insan. hayatımda bu kadar düşünüp düşünüp de bu kadar şaşırmaktan bir an olsun kendimi alamadığım çok az sayıdaki şeyden biri budur. (mikro boyuttaki bir hayvanın gündelik hayatına tüm ayrıntılarıyla şahit olabilsem, ancak bu kadar şaşırabilir ve hayata bu kadar sonsuzca saygı duyabilirim herhalde). zaten Kafka tam bu anlamda gerçek bir hokus pokusçudur; her şeyin alıştırıldığımız oranları, aşinalaştırılmış dünyanın topografyası artık bambaşkadır onda. onda küçüklüğümüze saygı duyarız, küçüklüğümüz ve tüm küçüklükler artık bir güçsüzlük sebebi olmaktan kurtulur. onun küçüklüğüne ve ısrarla küçük kalarak devleşmesi (şu iktidarlı dünyada, şu karmançorman gürültücü gösteri ve sirk dünyasında  tüm sadeliğiyle görmeyi en çok özlediğim bu tuhaf mı tuhaf fenomen) karşısında duyduğum şaşkınlığa çocukça bir sevincin eşlik etmesinin nedeni de bununla ilgili olsa gerek: küçüklük iktidarı altetmek, ondan arınmak için birebirdir, onu olduğu soytarıya çevirebilmek için nadide ve aslında çabayla, idrakle çok kolay erişilebilir etkili bir panzehirdir.

ama aslında bu notu Kafka'dan çok Canetti için açmıştım. zira Canetti de kendi bahsettiği tarzdaki çok az rastlanan alimce düşünürlerden biri. o yüzden notunun kendisi hakkındaki kısmına katılamayacağım. çünkü o "en sert ve acımasız hiyerarşi" diye tarif ettiği sanattaki hiyerarşiyi ve bence bundan çok daha sert (bunun zeminini döşeyen) bir hiyerarşi olan bilgi alanındaki hiyerarşiyi ve iktidarı hükümsüz bırakan bir alimdir. Canetti'nin yazma edimini de hiçbir kuruma sığdıramayız, etrafını çitle çeviremeyiz bu yüzden. Canetti'nin harflerinin arasından uğruna çok çabalanmış bir sevgi ve hayat aşkı duyurur kendini. bu noktada, yazmak artık yazarca bir meslek ve yükseliş edimi olmaktan çoktan çıkmış, herkesi özgürce bir yaşamaya davet eden bir hayat pratiğine, bir eyleme, yani poiesia'ya dönüşmüştür. Kafka için söylediği şey kendisi için de birebir geçerlidir: onda iktidar mikrobuna ve bu mikrobun çoğalmasına en elverişli şey olan ölüm değerlerine rastlanmaz. böylece yaratıcılık ve hayatın değerleri bereketle serpilir Canetti'nin her bir sözünden ve emin olabilirz ki bedeninden. artık bu bir yazmak mıdır yoksa yaşamak mıdır, bunun ayırt edilemediği muhteşem sınırsızlıktaki yerdeyizdir. küçülerek ve ısrarla küçük kalarak devleşen ve insanın şaşkınlıktan olduğu kadar gülümsemekten de dudağını uçuklatan bu iki kişiye yetersiz bir şükran notu yazayım dedim ama çalışmaktan yorulmuştum biraz ve aslında hayat boyu yazacağım için başka gecelere ve sabahlara bırakıyorum bu zevkli işi.devletsiz insan topluluklarının büyü geleneklerine, yazı gibi bol hiyerarşili, marketli, muharebeli, şahsiyetli, rekabetli ve devletli bir ortamda sahip çıkan; büyüden tüm doğallığı ve gerçekliğiyle bahsedebilen kaç inanmış kişi vardır ki modern zamanlarda? shakespeare gibi mesela? çoğalan sevdayla

beyond

https://www.youtube.com/watch?v=3T0NqvdUiWI